Merhaba!

Bu benim sizlerle Ocakların güzelliğini ve büyüsünü paylaşmak istediğim ilk yazım. Son yıllarda Ocaklar' için çok güzel şeyler yapılıyor, Ocaklar'ın özlediği ve layık olduğu güzellikler bunlar. Ocaklar.com sitesi de bu güzel yenilikler arasında...Benim de şirin beldemizi seven birçok insan gibi duygularım, düşüncelerim, sevgim ve özlemlerim hiçbir zaman eksilmiyor, orada olduğum her an o kadar güzel ayrıntılar takılıyor ki gözüme, doyamıyorum. Ben her seferinde Ocaklar'ı daha da çok özlüyorum. Orada yapmak istediğim, seyretmek istediğim, sevdiğim o kadar çok şey var ki....

Kızılderili efsanelerinin bir bölümünde " Kelebeklerin Yaratılışı " anlatılır ;
"...Tanrı heybesini aldı ve içine bir tutam güneş ışığı, gökyüzünden bir avuç dolusu mavilik, mısır tozunun beyazı, oynayan çocukların gölgesi, düşen yaprakların sarısı, çam yapraklarının yeşili ile etrafındaki çiçeklerin kırmızı, mor ve turuncusunu toplayıp hepsini doldurmaya başladı. Sonra da heybesinin içine kuşların ezgilerini koydu. Çocuklar heybenin ağzını açar açmaz rengarenk onlarca , yüzlerce kelebek çıktı..." Bu efsanede Kelebeklerin yaratılışının anlatılması gibi Ocaklar'ın altın renkli kumsalı, masmavi, içine baktığınızda kumların, pembe, gri, siyah, turuncu renk renk, minik taşların parıldadığı, ara sıra onlarca küçük yeşil balıkların gözlerinizin önünden geçit töreni yaptığı, tatlı yunus balıklarıyla dolu denizi, barışı simgeleyen zeytin ağaçlarıyla, çam ağaçlarıyla, renk renk dağ çiçekleriyle dolu görkemli dağları, rüzgarın insanın yüzündeki o tatlı esintiyle, dalgaların kumsala armağan ettiği renk renk deniz kabuklarıyla, Ay' ın kırmızının en güzel tonuyla gecenin gizemli karanlığı içinde denizin ardında kaybolmasıyla, bir kelebeğin narin kanatlarındaki büyüleyici renkler gibi Ocaklar da o kadar güzel yaratılmış ki...

Baharın en güzel günlerini yaşadığımız şu günlerde, ben Nisan ayının son haftasında Ocaklar'ın tadını çıkarmak istedim, orada iki gün de bir hafta da kalsam, yolda geçen zamana, yorgunluğa değiyor. O güzel tepeden Ocaklar'ın o muhteşem koyuna doğru inerken o manzarayı görmek bile insanın kalbini o kadar tatlı heyecanlarla dolduruyor ki, bütün kötü gri bulutlar gökyüzünde dağılıp pembe bulutlara dönüşüyor.

Orada ilk gün yağmur damlalarıyla dolu bir gece ve gündü. Gökyüzü gece sanki çok daha güzel uyumamı sağlamak için rüzgar, bulutların ayrılık gözyaşlarını odamın camlarına savurduğunda ben gökyüzünde üzerinden kapkara bulutlar geçen kocaman Dolunay'ı izledikten sonra uyumaya başlamıştım bile. Ertesi gün hiç kıpırdamayan, pırıl pırıl bir deniz, sıcacık ışıltılar saçan güneş ve masmavi gökyüzünün altında kumsalı saran sapsarı çiçekleriyle kumsal o kadar huzur vericiydi ki...Kumsalda yürürken bir yandan rüzgarın sizi üşütmekten korkar gibi esmesinden ve onun o tatlı esintisini yüzünüzde hissederken, martıların yaptıkları sabah kahvaltılarını seyrederken denizin üzerindeki danslarına hayran kalıyorsunuz. Kıyıya vuran minik dalgaların dinlendirici sesleri ve kuş cıvıltıları arasında karşınızda sanki sizin koruyucunuzmuş edasıyla yükselen o görkemli dağlara baktığınızda mor, pembe, sarı ve yeşilin en güzel tonlarını taşıyan renkler sizi büyülüyor. Kış aylarında bu dağların zirveleri bembeyaz karlarla kaplı olur, dağların üzerinden geçen sis bulutları insanı etkileyici ve esrarengiz masallara sürükler...Ama şu günlerde o dağlar baharın cıvıl cıvıl, en güzel renkleriyle dolu. Küçük iskelede oturup belki iki ya da üç tatlı yunus eğlenceli oyunlarıyla geçerler diye beklerken insanın gözleri masmavi gökyüzündeki beyaz bulutlara kayıyor, hayaller kurup onları çeşitli şekillere benzetmeni bekliyorlar sanki, bulutlarla oynanabilecek güzel ve eğlenceli bir oyun bu. Kardeşimle gökyüzüne bakıp bu oyunu oynadığımızda çok eğleniriz...Kumsalın altın renginden, denizden biraz uzaklaşıp dağlara yaklaştığınızda bu sefer sizi dağları kırmızıya boyamış gelinciklerin görüntüsü esir alıyor.

Ocaklar'da doğa bize bütün güzelliğini ve sevgisini sunuyor, bizi en içten konukseverliğiyle karşılıyor, ister yaz ister kış ister bahar olsun. Ocaklar, dağlarının zirvesindeki beyaz karlarıyla, mis gibi kokan güllerinin üzerindeki yağmur damlacıklarıyla, güneşinin sıcacık ışıltısıyla, her zaman bir tane, her zaman büyüleyici...

İnsan sevdiği şeylerin hiçbir zaman zarar görmesini istemez, çünkü ondan bir tanedir ve "Dal rüzgarı affetmiştir, ama kırılmıştır bir kere..." sözünü unutmadan, affedilmeyi beklemeden, çünkü bazen affetmek için çok geç olabilir, pişmanlıklarımız hiç ama hiç işe yaramayabilir, bu yüzden sevdiğimiz Ocaklar'a özen göstermeliyiz, korumalıyız, temiz tutmalıyız. Lütfen Ocaklar'lı olanlar ve ister hafta sonu ister iki ay, ister bir hafta tatile gelenler, kumsala minicik bir çöp atarken içinizi bir dinleyin, denizin güneşin altındaki pırıltısına bakıp denizin sesini duyun ya da ormanların içinden arabanızla geçerken lütfen sigaranızı atmayın, çünkü orada çıkan yangınlarda çam ağaçlarının bir ateş topuna dönen ve metrelerce fırlayan kozalakları o kadar büyük bir hızla yakarken o güzelim ağaçları, böcekleri, kuşları, o şirin beldenin yaşlı insanlarının kalpleri de yanıyor, o alevleri siz elinizden bir şey gelemeden uzaktan seyrederken içinizde bir şeyler düğümlenip, gözleriniz doluyor ve bir daha yerine çok ama çok zor gelebilecek güzelliğin yok oluşunun karşısında kahroluyorsunuz. O yüzden doğanın kalbini kırmamak için ona özenli ve dolu dolu bir sevgi sunalım biz de çünkü o bize bütün güzelliklerini ve sevgisini sunuyor. Ocaklar'da insanlar birbirlerini, doğayı sevdikleri, saygı gösterdikleri sürece Ocaklar'ın o tatlı büyüsünün ve gökyüzündeki parlak yıldızlarının hiçbir zaman kaybolmayacağına inanıyorum.

Arzu Konuk

Bu yazi ile ilgili gorusler